BEKLiYORUZ
· Kanunî devrinden beri gerçek inkilâbi bekliyoruz.
· Gerileme ve çürüme tarihimizin basi, kendisindeki evvelki vecd ve ask devirlerinin hiziyle Türk cemiyetini hükümranliklar
sâhikasina çikarmis olmasina ragmen Kanunî devrindedir. Bütün zafer ifadesi dista ve kabukta; ve bütün çürüme baslangici içte
ve özde...
· Kanunî, ilk büyük hatâsini Seyhülislâmligi azl-ü nasb makami yapmakla gösterdi.
· Kanunîden sonra devlete bas olan Sari Selim ise, hem ruh ve hem madde kadrosunda bütün taarruz ve hattâ müdafaa gücünü
kaybetmeye baslayan Türk cemiyetinin hastaligini apaçik ifsa etti.
· Ufak tefek inis ve çikislari kaydetmeyici tek ve kaba bir hat seklinde ifade bulmak lâzim gelirse, Sari Selim den bugüne
kadar boyuna toprak ve nüfus, hayatiyet ve nüfuz, ahlâk ve iman kaybederek gelen gerileme grafigimizi, bas asagi muntazam
bir çizgi kabul etmekte hata yoktur.
· Gerileme tarihimizin muntazam inis çizgisinde, bu hatti üç yerden kiran ve gerileme seyrini akillarinca ilerlemeye çevirmek
isteyen üç köse noktasi vardir ki, bunlar, Tanzimat, mesrutiyet, Cumhuriyet inkilâplaridir.
· Ama ki, bu inkilâplardan her biri, inhitat çizgisinin seyrini düzeltmek yerine büsbütün diklestirmis ve bu dik çizgi
üzerinde, cemiyet asagilara dogru, bir heyelân seklinde akmaya baslamistir.
· Cumhuriyet mefhumunun bütün dünyaca kabul edilmis idare sekil ve prensibine karsi hiçbir düsmanligimiz olmadigini kayit
ve sâdece bu devre içindeki ruhî kiymetler panigini kastederek belirtelim: Garbin akil ve mârifet seviyesine erismeyi maymunvarî
bir kopya isi sanan Tanzimat ve nihayet âdi bir Mason oyunundan ibaret olan Mesrutiyetten sonra Türk cemiyeti, birdenbire
tasfiye tehlikesiyle karsilasinca, artik hem maddede, hem de ruhta kurtulus zoru gibi muazzam bir borcu tarihten devralmis
bulundu.
· Cumhuriyete takaddüm eden millî hareketin misilsiz hamlesiyle birinci borç ödendi; fakat ikinci ve en esasli borç yerine,
bütün ruh plâninin kökünden tahrip edilmesiyle de sükûtumuz azamî haddine çikarildi. Acaba bu hale getirilmek için mi kurtarildik?
ithamimiz, belli-basli bir ruh ve zihin hâletine karsidir.
· Artik anlayalim ki, Kanunîden beri bekledigimiz inkilâba en muhtaç oldugumuz dem, bu demdir; ve daima «inkilâp, inkilâp!»
diye diye gerçek inkilâp iflâs yoluna sürülmüstür.
DAiMA ONU BEKLiYORUZ!
· Tam 410 yildan beri bir inkilâpçi bekliyoruz. Bunu tam 1566 dan beri bekliyoruz! Bunu, Kanunî Sultan Süleyman in idareyi,
mütereddî oglu Sari Selim e teslim ederek sâhane gözlerini yumdugu tarihten beri bekliyoruz!
· Bu tam 400 yillik bekleyis devremiz, 4 bölümlüdür: Sari Selimden Tanzimata kadar; 273 sene... Tanzimattan Mesrutiyete
kadar; 69 sene... Mesrutiyetten Birinci Dünya Harbi mütarekesine kadar; 10 sene... istiklâl Savasindan bugüne kadar: 57 sene.
· Bekleyis devremizin 273 yillik birinci bölümünde, daima eski seklimize sâdik, fakat bu seklin en ileri ruh hamlesi altinda
en yeni zaman ve mekân yemislerini devsirici akiciligindan mahrum, özünü kaybettigimiz kabugun ahmak muhafizi olarak bekledik.
Bekledigimiz inkilâp eger o devrede olsaydi, düsturu su olacakti: «Garp dünyasini yükselten (Rönesans) hamlesindeki ruh, insan
aklinin esya ve hâdiseleri feth ve teshir etme cehdi, hakikatte Hiristiyanligin degil, islâmin malidir. içeriden ve disardan
bu aziz tekevvün hamlesine mâni kim varsa, onu, dinimizin, ruhumuzun, mevcudiyetimizin düsmani sayarak ise girisiyoruz!» Eger
bu böyle olsaydi, Garb’da (Oran), Sarkta Bakû, Simalde Viyana ve Cenupta Yemene kadar uzanan Osmanli imparatorlugu
ve bütün Dogu âlemi bugün kimbilir ne olacakti? Dünya bizim olacakti!
· Bekleyis devremizin 273 yillik birinci bölümü her ân kendi kendimizin, kendi dünyamizin içinde, her ân kendi kendimizden
uzaklasma çigiri olduysa, Tanzimat, Mesrutiyet ve Cumhuriyet bölümleri de, kendi kendimizi resmen kaybetmeye baslayis ve bunu
her ân derinlestire derinlestire nihayet son hadde çikaris safhasi oldu. Bu son üç bölüm içinde de, bekledigimiz inkilâp ve
inkilâpçi, yalniz su düsturun bayragini açacakti: «Aklin bütün hak ve müesseselerini Garpdan ögrenip, tam hazmedip ve tam
benimseyip, bunu kendi öz ruhumuzun emrine vermekten baska isimiz ve çaremiz yoktur! Hiçbir ahmak taklit, ezbere tatbik, deri
üstü islâh ve yamali bohça inkilâbina inanmiyoruz! Dünün arslani bugünün maymunu olmustur! Dünün, dini yanlis anliyan yobaziyle,
bugünün körü körüne Garplilasma ve maymunlasma yobazi, ayni zamanda tasfiyesine memur oldugumuz gerilis ve asagilik kutuplaridir!»
· Bekleyis devremizin ilk bölümündeki inkilâp, yalniz ve yalniz, dini isiksiz beynine ve buudsuz ruhuna uydurmak isteyen
ham ve kaba softaya karsi olabilirdi. Olmadi! Bekleyis devremizin ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerindeki inkilâp ise, ayni
ham ve kaba softayla beraber, onun tersinden asrî tecellisi olan sahsiyetsiz ve aslîyetsiz, çilesiz ve muhasebesiz Garp hayranligi
budalalarina karsi!.. Bu da olmadi!
· Bütün Sark ve Garp dünyalarini, ruhunun potasinda zerre zerre erittikten sonra onlari yepyeni bir döküm terkibinde billûrlastiracak
büyük ve derin inkilâpcinin basi, heyhat ki, ne Tanzimatin ürkek ve muvazaaci fesine, ne ittihatçinin sadece atilgan ve gözü
kör keçekülâhina veya (Enveriye) sine, ne de Cumhuriyetin dis tezahür plânini bütün takim - taklavatiyle benimseyen ve iç
plâni büsbütün ezen silindir sapkasina sigabilirdi. Sigmadi!
· Tanzimatla beraber kaybolmaya basladik. Mesrutiyetle basit idare sekillerinde teselli arayarak kaybimizi derinlestirdik;
Cumhuriyetle de kayibimizi hemen artik bir daha bulunamaz hale getirdik.
· Ve iste bugün, bekledigimiz büyük inkilâp ve inkilâpçiya olan acikli ihtiyacin son vâdesini yasiyoruz! Ya onu Yirminci
Asir günesinin batisindan evvel bulacagiz; yahut bir daha bu meselelerin adini bile agza alamaz hale gelecegiz!
· Bizi, 400 yillik bekleyis devremizin son istirap sayhasi ve bu inkilâbin ilk sesi kabul edebilirsiniz! Memuriyetimizin,
ihtiyacinin son kertesini ve vâdesinin son gününü temsil ettigimiz bu inkilâbin plânini, -isin madde tarafi sizin olsun fikirler,
mânalar dünyasina naksetmekten ibarettir.
· Bu plânin, her biri mutlak islâm ruhunun bir subesi ve her biri kamusluk birer bahis halinde, ruhculuk, ahlâkçilik,
milliyetçilik, sahsiyetçilik, cemiyetçilik, keyfiyetçilik, nizamcilik, müdahalecilik sermaye ve mülkiyette tedbircilik ölçüleri,
hersey yerli yerine oturuldugu zaman görülecektir ki, mustarip ve muhteliç insanligin bir bastan bir basa sifasini ve rüyasini
taahhüt edici yoldur.
· Bütün bunlari yerli yerine oturtabilmek için, her seyden evvel (Büyük Dogu) mefkûresinin idare seklini bilmek lâzimdir.
Bu sekil, ne malûm kaliplariyle Demokrasya, ne bunlarin malûm zitlari, ne su, ne de budur. Bunu bir örgü sonra gördügümüz
vakit, bizim, bazilarinca geri gibi duran ruhumuzun ne sonsuz ve dipsiz bir yarina sarkmakta oldugunu farkedeceksiniz.
HEP BEKLiYORUZ!
· Kanunî devrinden beri gerçek inkilâbi bekliyoruz, dedik. Dediklerimizi tekrarlayacagiz.
· Gerileme ve çürüme tarihimizin basi, çocuklarimiza okuttugumuz tarih kitaplarinin ziddina, kendisinden evvelki vecd
ve ask devirlerinin hiziyle Türk cemiyetini hükümranliklar sahikasina çikarmis olmasina ragmen Kanunî çigiridir. Kanunî devrinde
bütün zafer ifadesi dista ve kabukta; ve bütün çürüme baslangici içte ve özdedir. Kanunî bütün kiymetini kendisinden evvelki
devirlerden almis büyük bir mirasyedidir.
· Gerçek Türk tarihî henüz yazilmamistir. Yazilabilseydi zaten mesele yoktu.
· Bu bakimdan ilk büyük ve gerçek inkilâp, Batinin (Rönesans) tecrübesine karsi Kanunî devrinde baslayabilirdi. Tehlike
o günden görülebilir ve önlenebilirdi.
· Kanunîden sonra devlete bas olan Sari Selim ise, hem ruh ve hem madde kadrosunda bütün taarruz ve hattâ müdafaa gücünü
kaybetmeye baslayan Türk cemiyetinin hastaligini birdenbire ifsâ etti. Yine vicdanlarda bir burkulma olmadi; ve Türk satvetinin
dayanagi olan iman ruhunun esya ve hâdiselere hükmedici sartlarla taclandirilmasi zarureti idrak edilemedi.
· Sari Selimden Tanzimata kadar, boyuna toprak ve nüfus, ruh ve hayatiyet, imân ve ahlâk kaybederek yol alan alçalma grafigimizi,
ufak tefek inis ve çikislari kaydetmeyici tek ve kaba bir hat seklinde tasavvur edebiliriz. iste 19 uncu Asrin basina kadar
tüm üç asir, tepesi üstü giden bu hat boyunca Türk cemiyeti içinden: «Dur! Nereye gidiyoruz? Dünya nerede ve biz neredeyiz?
Bu dünyayi feth ve tasarruf borcu ile imân borcumuz arasindaki münasebet nedir? Bizim bu gidisimiz her iki tarafi birden kaybetmek
degil midir?» diye bir ses yükselmemistir. Bu sesin yükselmeyisinde tek sebep, ham ve kaba softanin, kendi müdürlügü içinde
tutmak ihtirasiyla içice olarak aramizdan sâf imân ve tefekkür, ask ve hamle tiplerinin çikmayisidir. Yani Kanunîden sonra
ruh yönünden tükenisimiz...
· Bir inkilâba bu kadar muhtaç yasadigimiz uzun inhitat devresi içinde yegâne ince idrak, din adina gösterilen kisrî muhafazakârligin
hakikatte dine uygun bir sey olmadigi ve mukaddes din hükümlerinin bu kaygilardan münezzeh olduguydu. Tanzimata kadar yapilmasi
gereken inkilâp buydu.
· Tanzimattan itibaren de bu üç asirlik inis hattinin birkaç noktada kirildigini ve inisi çikisa döndürmek isterken büsbütün
inislere daldirildigini görüyoruz. Tanzimat ve Mesrutiyet inkilâplarini bu kirilis noktalarindan ikisi kabul edebiliriz.
· Sari Selim den Mahmud (Adlî) ye gelinceye kadar faraza 30 derecelik bir meyille gelen inhitat hatti, Abdülmecidten Abdülhamid;e
dogru birdenbire 45 derecelik bir meyil fazlasi kazanir; Abdülhamidten sonra ise büsbütün dikine dalar. Üstünde tutunma mümkün
olmayan 80’derecelik bir meyil...
· isin hazin tarafi sudur ki, Kanunî ile Tanzimat arasi din adina ve dinin sâf hakikati ugrunda bekledigimiz inkilâp,
Tanzimat ve onu takip eden inkilâplarda, sezmeden ve sezdirmeden, yavasdan ve hafifden dine karsi istikâmet alir ve tarih
boyunca bütün mesuliyet ve felâketlerimizi, atalet ve hezimetimizi din ruhuna atfetmeye dogru bir istidat kazanir. Su halde
ilk devirde bekledigimiz gerçek inkilâp inkilâplarin basladigi devirlerde tersine dönmüs ve inkilâbin gerçegine büsbütün zit
bir mâhiyet almistir. O gün bugündür, her ân biraz daha artan bir siddetle, dinin saffet ve hakikatine bagli dünya görüsleri,
tek kelimeyle irticadir; ve dinin gerilik sebebi oldugu, çeyrek münevverler indinde bir mütearifedir.
· Cumhuriyet inkilâbi, dayandigi dasitanî kurtulus hareketleriyle, tam izmihlâl ve inkiraz noktasina kadar gelip çatan
sükût hattini birdenbire düzlüge çikaran millî bir vâkiadir. Fakat bu mes’ut vâkianin madde plânindaki zaferini
ruh plâninda mutlak bir tahrip takip etmis ve böylece gerçek inkilâp, idare sekli, istiklâl ve sair nâiliyet sartlari yaninda
ruh yönünden tamamen öksüz kalmistir.
· Garbin akil ve mârifet seviyesine erismeyi maymunvâri bir kopya isi sanan Tanzimat ve nihayet âdi bir Mason oyunundan
ibaret olan Mesrutiyetten sonra Türk hem maddede, hem de ruhta kurtulus zoru gibi muazzam bir borcu tarihten devralmis bulundu.
Bu iki cepheli borcun ilk kismi tam öd
endikten sonra ikinci kismi tamamen açik birakildi. Açik birakilmadi; tersine kapatildi.
· Artik anlayalim ki, Kanunî’den beri bekledigimiz inkilâba en muhtaç oldugumuz dem, bu demdir. Buna en müsait
sartlar bugünün sartlari olmak lâzim gelir. inkilâp diye diye gerçek inkilâbin sartlarini karartmak yobazligini kökünden kaziyip
hakikî inkilâbi düsünebilmek saadetine ermeyi bugünden bekliyoruz.
|